22 Aralık 2010 Çarşamba

Bir kadeh yeter bazen...







Bir kadeh yeter bazen…

Makarayı sarıp yeniden yeniden izlemeye. İzlerken gözlerdeki damarlar ben buradayım dercesine kızarana kadar ağlamaya... Sebepsizce, haykırırcasına atılan kahkahalara… Sabah uyandığında topuklarında acıyı hissedecek kadar dans etmeye… Kimi zamansa oraya buraya sığdırmaya belki de saklamaya çalıştıklarının seni tokatlamasına... Bir kadeh, sadece bir kadeh yeter bazen…

3 Aralık 2010 Cuma

Ön yargı

 

Sonbahar...Sonbahar denilince derinlerden bir tını yükselir hüzün diye. Nedendir bu ön yargı?




Bu bankta biraz önce bir teyze oturuyordu. Elinde kitabı, burnuna ucundan tutunan yakın gözlükleri, huzurlu mu huzurlu sayfaları deviriyordu. Yüzünde hafiften bir gülümseme ile…














Az önce bu yoldan iki genç bisikletleri ile yaprakları adeta kahkahaları ile savurarak hızla geçip gittiler. Belli ki yarışıyorlardı. Yarışa çıkan sadece ayak bilekleri değil, aynı zamanda gülünce çalışan tüm vücut kasları ve kahkahalarıydı…







Birinci bankta birbirlerine sırtlarını dayamış anne ile oğul dokunma oyununa kendilerini kaptırmışlardı. Amaç diğerinden önce arkaya dönerek, diğerinin omzuna dokunmaktı. Düz uzun saçlı, oturduğunda ayakları havada kalan, beyaz tenli, koyu lacivert gözlü yakışıklı kıkırdamaktan oyuna konsantre olamıyor, puanları hep alımlı annesine kaptırıyordu…


Ön yargı. Birleşik kelime. Bırakalım öyle kalsın, sadece kelime olarak.